Bilindiği üzere eczacılarımız ve çalışanları arasındaki iş ilişkisine iş hukuku hükümleri uygulanmaktadır. Konu çok geniş olmakla birlikte eczacılarımızı ilgilendireceğini düşündüğümüz bazı önemli hususlar hakkında kısa bilgiler aşağıda yer almaktadır.
Çalışanın İşe Giriş Bildirgesi
Her çalışanın, en geç işe başladığı tarihte SGK'ya bildirilmesi gerekmektedir. Eğer kişi bu bildirim yapılmaksızın çalıştırılırsa, beş yıl içerisinde "hizmet tespit davası" açarak kayıtsız çalıştırıldığı sürenin tespitini isteyebilir. Bu dava sonucunda çalışana bir tazminat ödenmez, fakat hem çalıştığı döneme ilişkin primler faiziyle tamamlatılır, hem de SGK tarafından idari para cezası uygulanabilir.
Ücretin Ödenmesi
Uygulamada, çalışanlarla yazılı sözleşme yapılmamakta, ücret bordrosu düzenlenmemekte ve ücretler elden ödenmektedir. Bu durumda da, eczacının ödemeleri yapmış olduğunu ve miktarını ispatlaması büyük sorun oluşturmaktadır.
Ödemelerin yapıldığını ve gerçek miktarını, olası bir davada kanıtlayabilmek adına, çalışanlara bir alındı belgesi imzalatmak ya da ödemeleri banka kanalıyla yapmak yerinde olacaktır. Çalışanınız maaşının aslında daha yüksek olduğunu iddia ettiği bir dava açarsa, iddianın aksi ancak bu şekilde kesin olarak kanıtlanabilir. İmzalatılacak alındı belgesinde maaş varsa fazla mesai ödemesinin, miktarının ve hangi aya ait olduğunun belirtilmesi gerekir. Bunların altında "tam ve eksiz aldım" ifadesi ile birlikte tarih ve imza bulunmalıdır. Bankadan yatırma tercih edilmişse maaş ve varsa fazla mesai birlikte belirtilmelidir.
Uygulamada bazı durumlarda bankadan kredi kullanılması amacıyla eczacının çalışanına gerçek maaştan daha yüksek olduğunu gösteren bir belge verdiği görülmektedir. Bu belgeler, iş davalarında ücretin miktarı konusunda delil olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle böyle durumlarda verilen gerçek ücretin belirtilmesi tavsiye edilir.
Fazla Mesai
İş Kanunu'nda belirlenen mesai haftada 45 saattir. Bunun anlamı şudur; çalışana verilen ücret 45 saatlik çalışma ücretidir ve bu sürenin üzerindeki her çalışma, fazla mesai kapsamındadır.
Eğer nöbet ya da fazla mesai için ayrı bir ödeme yapılıyorsa, bunun da yine "fazla mesai ödemesi olduğu" belirtilerek yapılması gerekir. Örneğin, o ay çalışanına 800 maaş + 100 fazla mesai ödeyecek olan eczacı, bunu ya alındı belgesinde belirtmeli, ya da banka kanalıyla ve para transferi açıklamasına yazdırmalıdır. (Ücretin ödenmesi başlığında belirtildiği şekilde)
Bir kişiyi asgari ücretin altında bir ücrete çalıştırmak kanunen yasaktır. Eğer eczacı, çalışanını (örneğin) 1000 liraya çalıştırıp ayrıca fazla mesai ödemeyecekse, çalışanla arasında ya buna ilişkin yazılı bir sözleşme olmalı, ya da yine, her ay maaşını "maaş+fazla mesai" açıklamasıyla yatırmalıdır.
Yıllık İzin
İşyerinde bir yılını doldurmuş olan çalışan, on dört günlük izne hak kazanır. İzinlerin mutlaka yazılı olarak ispatlanabilmesi gerekmektedir.
Bu sebeple, bir çalışanın izne çıktığı dönem ya kendisi tarafından "... yılına ait yıllık iznimi/ ... yılına ait yıllık iznimin bir kısmını ... ve .... tarihleri arasında kullandım." şeklinde yazılı ve imzalı bir beyan alınmalı, ya da çalışanın izinli olduğu dönem, diğer çalışanlarla birlikte tutanak altına alınmalıdır.
Hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatiller ile işverence verilen idari izinler yıllık izin sayılmaz.
İşten Çıkarma Sebepleri
İş Kanunu'na göre, bir çalışanı işten çıkarmak (iş akdini feshetmek) için "haklı ya da geçerli" bir sebep bulunmak zorundadır. Haklı sebep ve geçerli sebep birbirinden farklı kavramlardır.
İşten çıkarılan kişinin işe iade davası açabilmesi için, o işyerinde en az 30 kişinin çalışması gerekmektedir. Eczanelerde çalışan sayısı otuzu bulmadığından, işe iade davalarıyla karşılaşılmamaktadır.
Haklı sebepler,
- İşçinin -örneğin- alkol bağımlısı olması gibi, kendi kusuruna dayanan bir sebeple işe devam edememesi (Kaza halleri buna girmez.)
- İşçinin kendi nitelikleri hakkında yalan söylediğinin ortaya çıkması (Örneğin teknisyenlik belgesinin sahte olması vb.)
- İşyerinde hırsızlık, cinsel taciz, hakaret, kavga çıkarma vs. gibi davranışlar
- İşçinin yedi günden daha uzun süreli hapis gerektiren bir suç işlemesi
- İşçinin izin almaksızın ve haklı bir sebebi de olmaksızın, üst üste iki işgünü veya ay içinde üç kere işe gelmemesi
- İşçinin görevlerini, kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi
halleridir. Bu hallerin tam listesine, İş Kanunu'nun 25. maddesinden ulaşılabilir.
Haklı sebeple yapılacak fesihle ilgili olarak, lütfen kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı başlıklarını inceleyiniz.
Geçerli sebepler ise, bu kadar ağır olmayan, fakat işçinin çalışmasından memnun olunmayan hallerde sözkonusu olur. İşçinin iş ortamına uyum sağlayamaması, hastalarla iyi ilişkiler kuramaması, kendisinden bekleneni yerine getirememesi gibi sebepler geçerli sebeplerdir. Bu konuda da yine, ihbar ve kıdem tazminatı başlıklarını inceleyiniz.
Çalışanı İşten Çıkarırken Ödenmesi Gereken Karşılıklar ve İbraname
Kıdem Tazminatı
Bir çalışan işten çıkarılırken, kendisine öncelikle kıdem ve ihbar tazminatı ödenmesi gerekir.
Kıdem tazminatına, o işyerinde bir yılını doldurduktan sonra hak kazanılır. Çalışan, çalıştığı yıl kadar kıdem tazminatına hak kazanır. Fakat eğer kişi, yukarıda haklı sebep kısmında anılan 25. maddenin II numaralı bendindeki sebeplerden biriyle işten çıkarılmışsa, kendisine kıdem tazminatı ödenmez.
Fakat yine 25. maddenin II değil de, I ve III bentleriyle ilgili bir fesih varsa, kıdem tazminatı ödenir.
Devamsızlık da yine, yukarıda sayılan maddeye göre, tazminatsız fesih sebebidir. Fakat devamsızlık dahil tüm fesih sebeplerinin, mutlaka ama mutlaka tutanak altına alınmış olması gerekir. Çalışanların kendilerine verilen görevleri yapmaması veya iş yerinde olumsuzluk doğuracak bir davranış içinde bulunması hallerinde bu durumlar varsa diğer çalışanlar ile birlikte tutanak altına alınarak imzalanmalıdır.
İşçi devamsızlık etmişse, fesih yapmadan önce noterden bir ihtarname gönderilerek devamsızlığının sebebi sorulmalıdır. İşçinin mazereti sorulmadan feshinin yapılması kanuna aykırı olur.
Kıdem tazminatı ödenmeyerek yapılan fesihlerde önemli bir konu, süreye uygunluktur. Kanuna göre, çalışan eğer 25. maddedeki eylemlerden birini gerçekleştirmişse, tazminatsız fesih ancak 6 iş günü içinde yapılabilir. Yedinci iş gününe kalındığı an, artık kıdem tazminatı ödemek zorunludur.
İhbar Tazminatı
Çalışan, ancak yukarıda tazminatsız fesih halleri olarak belirtilen durumlarda "derhal" işten çıkarılabilir. Bunun dışındaki hallerde, ya feshin önceden bildirilmesi, ya da bu bildirim süresine ait ücretin peşin olarak ödenmesi gerekir.
Önceden bildirme (ihbar) süreleri:
- Altı aya kadar çalışmış kişi için iki hafta,
- Altı ay - bir buçuk yıl arası için dört hafta,
- Bir buçuk - üç yıl arası için altı hafta,
- Üç yıldan fazlası için ise, sekiz haftadır.
- Eğer bu ihbar sürelerine uyulmazsa, çalışan bu süre kadar ihbar tazminatına hak kazanır.
- İhbar tazminatını işçinin ödemesi de gerekebilir. İhbar süresi, kanuna göre iki tarafın birden uyması gereken bir zorunluluktur.
Eğer işçi, yasal ihbar sürelerine uymadan işten ayrılmışsa, kendisinden ihbar tazminatı istenebilir.
Yıllık İzin Ücreti
Çalışan işten çıkarılırken, kullanmadığı yıllık izinlerin ücreti kendisine ödenmelidir.
İbraname
İbraname, son derece detaylı olması gereken bir belgedir. Şart olmamakla birlikte, ispat gücü açısından, çalışanın el yazısıyla hazırlanmış olması daha uygun olur.
İbranamede, ödenen her alacağın ve miktarının ayrı ayrı yazılı olması gerekir. Örneğin, 2000-TL. kıdem tazminatı, 500-TL ücret alacağı, 250-TL. yıllık izin alacağı, 1500-TL ihbar tazminatı... gibi, her ödeme kalemi ayrı ayrı belirtilmelidir.
Çalışan, kendi el yazısıyla "Yukarıda dökümü yapılmış olan alacaklarımı işverenden tam ve eksiksiz olarak aldım. İşvereni kesin ve gayrikabilirücu olarak ibra ederim" yazıp tarih atarak imzalamalıdır.
Yeni (6098 sayılı) Borçlar Kanunu'na göre, iş ilişkisi sona ererken düzenlenen ibranamede belirtilen alacakların mutlaka banka aracılığıyla ödenmesi gerekmektedir. Eğer ödeme banka aracılığıyla yapılmamışsa, ibraname geçersiz sayılacaktır. (md. 420)
Eczacılarımızın en çok ilgilendiren konulardan birini kira sözleşmeleri oluşturmaktadır. Zira çok sayıda eczacımız kiralık dükkanlarda eczacılık hizmetini yürütmektedir. Yazı, özellikle eczacılarımızın uygulamada kira ile ilgili çokça karşılaştıkları durumlar ve yeni Borçlar Yasası dikkate alınarak özet olacak şekilde hazırlanmıştır. Ancak şunu bilmek gerekmektedir. Eğer kira sözleşmesi var ise hukuki sorunlarda öncelikle sözleşmeye bakılacaktır.
Kira sözleşmesi Türk Borçlar Kanununun 299-356 maddeleri arasında düzenlenmiştir.
KİRA BEDELİ:
Kira sözleşmesinin mutlaka yazılı olması ve kira parasının sözleşmede belirtilen ödeme gününde hangi aya ilişkin kira bedeli olduğu belirtilerek ispatı sağlamak açısından mutlaka kiralayanın banka hesabına yatırılmalıdır. Bazı eczacılarımız kira parasını elden kiralayana vermektedir. Elden verildiği takdirde mutlaka kiralayandan kira parasını miktar göstererek aldığına dair tarihli ve imzalı yazı yani makbuz almaları gerekmektedir. Kira parasının ödendiğini ispatlama yükümlülüğü kiracıya aittir.
Kira bedeli sözleşmede yazılı olan günde ödenmesi önemlidir. Zira kiracı, bir yıl ve daha uzun süreli kira sözleşmelerinde bir kira yılı veya bir kira yılını aşan süre içinde kira bedelini ödemediği için kendisine yazılı olarak iki haklı ihtarda bulunulmasına sebep olmuşsa kiraya veren, kira süresinin ve bir yıldan uzun süreli kiralarda ihtarların yapıldığı kira yılının bitiminden başlayarak bir ay içinde, dava yoluyla kira sözleşmesini sona erdirebilir.
MUACELLİYET KAYDI:
Kira bedelinin sözleşmede belirtilen zamanda ödenmemesi halinde sonraki kira bedellerinin muaccel olacağına ve ceza koşulu ödeneceğine dair kayıtlara kira sözleşmesinde yer verilmemelidir. Bu muaccelliyet kaydı şu anlama gelmektedir. Kira bedeli sözleşmede belirtilen tarihte ödenmez ise kiralayan daha sonraki kira bedellerinin tamamını kiracıdan isteme hakkını elde etmiş olur. Bu nedenle sözleşmedeki bu kayıtlar kabul edilmemelidir. Yeni Borçlar Yasasının 346. Maddesinde muaccelliyetin geçersizliği ile kural, tacir ve işyeri kiralarında 1.7.2012 tarihinden itibaren 8 yıl sonra yürürlüğe girecektir. (6353 sy. yasa)
TAHLİYE TAAHHÜTNAMESİ:
Türk Borçlar Yasasının 352/1 maddesi şöyledir: Kiracı, kiralananın teslim edilmesinden sonra, kiraya verene karşı, kiralananı belli bir tarihte boşaltmayı yazılı olarak üstlendiği halde boşaltmamışsa kiraya veren, kira sözleşmesini bu tarihten başlayarak bir ay içinde icraya başvurmak veya dava açmak suretiyle sona erdirebilir.
Yani eczacılarımız, sözleşme imzalayıp dükkanı teslim aldıktan sonra kiraya verene kiralananı belli bir tarihte boşaltacağına dair tahliye taahhütnamesi verir ise kiraya veren, eczacıyı dükkandan çıkarma hakkını elde etmektedir. Bu hakkını da taahhütnamedeki süreden itibaren 1 ay içinde kullanacaktır. Kiraya veren, ya dava açacaktır ya da icraya başvuracaktır. Yasadaki kuralın aksinden şu anlam çıkmaktadır. Kiralananın tesliminden önce verilen taahhütname kiraya verene bir hak vermeyecektir.
KİRA İLŞKİSİNİN DEVRİ:
Kira sözleşmesinde kiralayanın kiracının kira ilişkisini bir başkasına devrini kabul ettiğine dair bir kural mutlaka yer almalıdır. Bazı kiralayanlar, eczacılarımızın kira ilişkisini bir başkasına devrini kabul etmemektedir. Bunu önlemek amacıyla sözleşmede böyle bir kuralın konulması sağlanmalıdır. Özellikle eczane devirlerinde sorun yaşanmaması amacıyla bu kural, sözleşmede mutlaka bulunmalıdır.
KİRALANAN DÜKKÂNDA ECZANE OLMASI AMACIYLA YAPILAN YENİLİK VE DEĞİŞİKLİKLER:
Kiralanan dükkanda eczane olması amacıyla yapılan yenilik ve değişikliklere kiralayanın rıza gösterdiği sözleşmede yer almalıdır.Bu kural sözleşmede yer alırsa sözleşmenin sona ermesi halinde kiralayan, dükkanı önceki hali ile geri verilmesini isteyemez.Dükkanda yapılan yenilik ve değişikliklerin kiralananda yarattığı değer arışı ancak sözleşmede yer alıyorsa kiracı, kiralayandan ister.
ERKEN TAHLİYE:
Yeni Borçlar Yasasının kiralananın sözleşmenin bitiminden önce geri verilmesine dair 325. Maddesi tacir ve işyeri kiralarında 1.7.2012 tarihinden itibaren 8 yıl sonra yürürlüğe girecektir. (6353 sy. yasa)
Yargıtay uygulamaları dikkate alındığında kiracının kira sözleşmesini süresinden önce tek taraflı ve haksız feshetmesi halinde kural olarak kiracı, kira sözleşmesinin süresinin sonuna kadar gerçekleşecek kira parasından sorumludur. Ne var ki kiralayanın da bu yerin yeniden kiralanması konusunda gayret göstermesi, böylece zararın artmasını önlemesi Borçlar Kanununun 114. maddesinin yollaması ile 52. maddesi gereğidir. Kiralayanın bu yükümlülüğü nedeniyle kiracının sorumluluğu tahliye tarihi ile kiralananın aynı koşullarla yeniden kiraya verilmesi için gereken makul süre kira parası ile sınırlıdır. Bu süre her olayın özelliğine göre değişmektedir. Konu Yargıya taşınmış ise sürenin ne kadar olacağı ile ilgili olarak bilirkişiye başvurulmaktadır.
Uygulamada özellikle sözleşmelerin 5 yıllık gibi uzun süreli yapıldığını fakat umulan beklentinin gerçekleşmemesi durumunda kiralanan yerin eczacı tarafından süre bitiminden önce erken tahliye edilmesi yani genelde eczanenin nakil edilmesi ile karşılaşılmaktadır. Öncelikle sözleşmede erken tahliyeye dair bir kuralın olup olmadığına bakılmaktadır. Erken tahliye denilen bu hallerde cezai şart ödeneceğine dair kural kabul edilmemelidir. Kiracı, kendi lehine olmak üzere erken tahliyeye dair kiralayanın kalan kira bedelleri, tazminat vs. taleplerde bulunmayacağı kuralını sözleşmeye koydurabilir.
KİRA SÖZLEŞMESİNİN SÜRESİ VE FESHİ:
Kira sözleşmesinde feshe dair kural varsa öncelikle bu kural uygulanacaktır. Eğer yok ise Borçlar Yasasının 347. Maddesi uyarınca belirli süreli sözleşmelerde sürenin bitmesinden en az 15 gün önce kiracı, bildirim ile sözleşmeyi sona erdirme hakkına sahiptir. Sözleşme feshedilmek istenmemişse kira ilişkisi aynı koşullarla 1 yıl uzamış sayılır. Yasada 15 gün denmiş ise de sözleşme ile bu süre arttırılabilir. Kiralayan sözleşme süresi bittiği için sözleşmeyi sona erdiremeyecektir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır. Yeni Borçlar yasasının md.347/2fk.ya şöyle bir kural konulmuştur.10 yıllık uzama süresi sonunda kiralayan, bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden en az 3 ay önce bildirimde bulunursa herhangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeye son verebilecektir.
FESİH BİLDİRİMİNİN GEÇERLİLİĞİ:
Fesih bildiriminin geçerliliği yazılı olmasına bağlıdır. Noterden gönderilmesi uygun olacaktır.
YENİ MALİK:
Kiralanan dükkanın sahibi kira sözleşmesinin yapılmasından sonra başkası olur ise bu yeni malik işyeri gereksinimi sebebi ile kira sözleşmesini sona erdirmez ise kira sözleşmesinin tarafı olur. Kiralanan dükkanın sözleşme yapıldıktan sonra sahibi değişir ise kiracılık hakkının yeni malike karşı ileri sürülebilmesi için sözleşmede kiracının kiracılık hakkını tapu siciline şerh vereceğine dair bir kural konulabilir. Bu kurala istinaden tapu siciline şerh yapılması halinde dükkanın yeni sahibi kiracıyı dükkandan çıkarabilme hakkını kaybeder.
ANAHTAR TESLİMİ:
Kira sözleşmesinin sona ermesi durumunda mutlaka kiralayana anahtar tesliminin yapılması gereklidir. Aksi takdirde kiracı, sözleşmeden kaynaklanan kira bedeli olmak üzere diğer yan giderlerden sorumlu olmaya devam edecektir. Teslimin mutlaka yazılı olması şarttır. İspat yükümlülüğü kiracıya aittir. Kiralayanın anahtarı teslim aldığını tarih atarak adını soyadını yazıp imzalaması sağlanmalıdır. Ancak kiracı, anahtarı kiralayana yazılı olarak teslim ederse kira sözleşmesinden kaynaklanan borçlardan kurtulur. Bu sağlanamıyorsa kiralayana noterden gönderilen ihtarnamede anahtar tesliminin yapılacağı tarih ve saat belirtilmelidir. Bu tarih ve saate gelmeyecek ise ihtarnamede “düzenleme şeklinde emanet tutanağı” ile anahtarın notere teslim edileceği belirtilmelidir. Ancak kiracı, anahtarı kiralayana yazılı olarak teslim ederse kira sözleşmesinden kaynaklanan borçlardan kurtulur.
KİRAYA VERENDEN KAYNAKLANAN SEBEPLERLE SÖZLEŞMENİN SONA ERMESİ:
Gerek kiraya veren ve gerekse yeni malik, kiralananı kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için işyeri gereksinimi sebebiyle yasada öngörülen koşullar doğrultusunda kira sözleşmesini sona erdirebilmektedir. Hatta kiraya veren, kiralananın yeniden inşası veya imarı amacıyla esaslı onarımı, genişletilmesi ya da değiştirilmesi gerekli ve bu işler sırasında kiralananın kullanımı imkansız ise yasada öngörülen koşullar doğrultusunda kira sözleşmesini sona erdirebilmektedir.
Kiraya veren, gereksinim amacıyla kiralananın boşaltılmasını sağladığında, haklı sebep olmaksızın, kiralananı üç yıl geçmedikçe eski kiracısından başkasına kiralayamaz.
Yeniden inşa ve imar amacıyla boşaltılması sağlanan taşınmazlar, eski hali ile, haklı sebep olmaksızın üç yıl geçmedikçe başkasına kiralanamaz. Eski kiracının, yeniden inşa ve imarı gerçekleştirilen taşınmazları, yeni durumu ve yeni kira bedeli ile kiralama konusunda öncelik hakkı vardır. Bu hakkın, kiraya verenin yapacağı yazılı bildirimi izleyen bir ay içinde kullanılması gerekir; bu öncelik hakkı sona erdirilmedikçe, taşınmaz üç yıl geçmeden başkasına kiralanamaz.
Kiraya veren, bu hükümlere aykırı davrandığı takdirde, eski kiracısına son kira yılında ödenmiş olan bir yıllık kira bedelinden az olmamak üzere tazminat ödemekle yükümlüdür.
Eczacıların başka bir şirket kurabilmesine ya da bir şirkete ortak olabilmesine ilişkin pek çok soru gelmektedir. Hatta son zamanlarda yeni Ticaret Yasasının yürürlüğe girmesi ile eczanenin tek kişilik şirket olup olmayacağı da en sık sorulan sorulardan biri olarak yerini almıştır.
Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun’un aşağıdaki 19. maddesi, eczacılara bizzat ticaret yapmayı yasakladığı gibi eczacı, başka bir iş de yapamaz. Eczane sahibi olan eczacının yapabileceği işler, öğretmenlik ve seçimle elde edilen vazifelerdir. Bu kural, sadece eczane sahibi olan eczacıları kapsamaktadır.
“Madde 19 - Bir eczane sahibi eczanesi dışında ilaç tertip edemeyeceği ve mesleki dışında bizzat ticaret yapamayacağı gibi öğretmenlikten ve seçimle elde edilen vazifelerden başka bir iş de kabul edemez.”
Bu yasak sebebiyle, eczacıların eczane dışındaki ticari hayatlarına ilişkin kurallar şu şekildedir:
- Herhangi bir adi şirket kuramaz ya da adi şirket ortağı olamazlar.
- Sermaye şirketlerinde ise,
- Kurucu olamazlar
- Yönetim kurulu üyesi olamazlar
- İmza yetkilisi olamazlar
- Limited şirketlerde müdür olamazlar
- Sadece “pay sahibi” olabilirler.
Bu kuralların açıklaması, yukarıda anılan 19. maddedir. Adi şirket kurmak veya başka bir şirketin müdürü, yöneticisi ya da imza yetkilisi olmak, o şirketle fiilen ilgilenmeyi gerektirir. Fakat 6197 sayılı Kanun, eczacıya eczanesinin başında olma ve başka bir işle ilgilenmeme yükümlülüğü getirmiştir.
Yeni Ticaret Kanunu, tek kişilik limited şirket kurma imkanı getirmiştir. Fakat bu imkan, eczacılar bakımından kullanılamayacaktır. Tek kişilik şirket, o tek kişinin şirketin hem kurucusu, hem yöneticisi, hem de imza yetkilisi olmasını ifade eder. Fakat eczacılar, şirketlerde bu yetkilere sahip olmamakta, sadece pay sahibi olabilmektedirler. Yani, eczacıların tek kişilik şirket kurmaları, Ticaret Kanunu değişmiş olsa dahi, Eczacılık Kanunu’na göre mümkün değildir.
6197 Sayılı yasanın md.1/2fk. uyarınca “eczane açmak ve işletmek için eczacı olmak şarttır.” Bir eczaneyi ancak Eczacılık Fakültesi mezunu olan eczacı açar ve bu eczacı adına eczane ruhsatı düzenlenir.Bu nedenle bir eczanenin tek kişilik veya çok ortaklı bir şirket olması da mümkün değildir.
Eczacılarımızın bilgilerine sunarız.
Sağlık Bakanlığı’nın bu konu ile ilgili olarak hala güncelliğini koruyan 22.9.1998 tarihli İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü’ne gönderdiği yazı için tıklayınız.
İcra takiplerinin iki önemli türü vardır. Bunlar adi takip ve kambiyo takibidir.
1. Adi takip
Örneğin faturaya ya da cari hesap alacağına dayalı takipler adi takiptir. Fakat bu tür takip için faturaya dahi gerek yoktur; borç iddiasıyla da başlatılabilir.
Ödeme emri borçluya geldikten sonra yedi gün içinde, borçlunun ya itiraz etmesi ya da mal beyanında bulunması gerekir. Yedi günlük süre, ödeme emrinin geldiği günün ertesi günü başlar. Yani 01/03/2013 tarihinde tebliğ alınmış ödeme emrinin itiraz süresinin ilk günü 02/03/2013 günüdür. Süre 08/03/2013 günü sona erecektir.
Bu süre içinde itiraz edilecekse ve borçlunun avukatı yoksa, kimlik fotokopisiyle beraber icra dairesine şahsen gidilmelidir. Eğer şehir dışından gönderilmişse, itiraz dilekçesi herhangi bir adliyeden gönderilebilir. İtiraz dilekçesinin bir örneği Retardeks ile ilgili duyurumuzda gösterilmiş olup, görmek için lütfen tıklayınız:
http://www.istanbuleczaciodasi.org.tr/?page=haberler&news_ID=4164
İtiraz üzerine takip durur. Yani alacaklı, hiçbir haciz vs. uygulamada bulunamaz. Bunun için, alacaklının “itirazın iptali davası” açması gerekir. Borçlu eğer borcunun bulunmadığını iddia ediyorsa, bunu mahkemede ispatlamalıdır. İspatlayabilirse takip iptal edilir, yani sona erer. Fakat ispatlayamazsa, yani davayı alacaklı kazanırsa, hem takip devam eder hem de borçlu %20 oranında bir tazminata daha mahkum edilebilir. Bu davalar bir seneden daha kısa sürmez.
2. Kambiyo takibi
Bunun anlamı, takibin çek, senet, poliçe ya da bonoya dayanmasıdır. Sayılan evraklara “kıymetli evrak” adı verilir.
Kambiyo takibine itiraz süresi yedi değil beş gündür. İtiraz, icra dairesine değil icra mahkemesine yapılır. Alacağın var olup olmadığını doğrudan bu mahkeme inceler. Yani artık alacaklının itirazın iptali davası açmasına gerek yoktur, alacağın varlığına veya yokluğuna doğrudan borçlunun başvurduğu mahkeme karar verir.
Bu dava, takibi durdurmaz. Yani dava devam ederken de haciz gibi işlemler yapılabilir. Takibi durdurmak için bu konuda mahkeme kararı gerekmektedir.
*
Haciz işlemi, menkul – gayrimenkul malvarlığınız veya alacaklarınız üzerine uygulanabilir. Ev haczinde, sadece iki adet olan eşyalardan biri haczedilebilir. Örneğin iki televizyonunuz varsa bunlardan biri haczedilebilecektir.
Haciz eczaneye de uygulanabilir, ilaçlar da haczedilebilir. Fakat satışları özellik arz eder.
üzerine haciz konulan malların memurlar tarafından götürülmesine “muhafaza” denir. Alacaklı, haczi koyduğu an malları borçlu üzerinde bırakabileceği gibi muhafaza işlemi de yapabilir. Malların bırakıldığı yere “yediemin” denir. Eğer hacizli mallar borçlu üzerinde bırakılmışsa, bu durumda yediemin borçlunun kendisidir. Hacizli mallar satılamaz, başkasına verilemez, bunlara zarar da verilemez. Aksi takdirde yedieminliği suiistimal suçu işlenmiş olur.
Borçlu haciz esnasında o malların kendisine ait olmadığını söylerse, bu haczi durdurmaz. Malların sahibi olduğunu iddia eden kişinin bunu ispat etmesi gerekir.
Alacaklı, borçlunun aracına, gayrimenkullerine ve SGK alacaklarına da haciz konabilir. Maaşın ise en fazla ¼’ü haczedilebilir. Emekli maaşına haciz uygulanamaz.
Eczacıların depolarla olan ilişkilerine, Türk Ticaret Kanunu uygulanır. Bu kanuna göre, her eczacı aynı zamanda bir tacirdir.
İflas etmek, günlük dildeki kullanımından farklı olarak, hukuki bir anlam taşımaktadır. Sadece TTK’ya tabi olanlar hukuken iflas edebilirler, eczacılar da bunlardan biridir.
İflas, alacaklı tarafından talep edilen bir durumdur. Alacağını tahsil edemeyen taraf icra takibi yerine iflas yoluyla takip başlatabilir. Borçlu buna itiraz etmezse takip kesinleşir ve alacaklı, ticaret mahkemesinden borçlunun iflasına karar verilmesini isteyebilir. (İflas davası borçlunun itirazı halinde de açılabilir, ancak o zaman öncelikle itirazın iptaline karar verilmesi gerekir.)
Eğer borçlunun iflasına karar verilirse, kendisine ait haczedilebilir durumdaki bütün malvarlığı ve alacaklar “iflas masası” denen bir masaya kaydedilir. Malvarlığını artık borçlu değil, bu masa yönetecektir. Bunun anlamı, SGK ödemeleri dahil, borçlunun her türlü hak ve alacağından mahrum kalacağıdır. Yani borçlu, örneğin evini veya arabasını satamaz, SGK alacağını tahsil edemez, banka hesabındaki parayı kullanamaz. Ancak kazandığıyla geçinebilir; eğer maaşlı çalışıyorsa maaşının ¼’üne de el konur.
Eczacılarımız, iflasın ertelenmesi imkanından faydalanıp faydalanamayacaklarını sormaktadırlar. İflasın ertelemesi, borçlunun iflas masasına girmeden borçlarını tasfiye etmek için mahkemeden zaman istemesi olarak özetlenebilir.
Her ne kadar eczacılar TTK anlamında iflas edebilen bir meslek grubuysa da, iflasın ertelenmesi imkanı İcra ve İflas Kanunu’nda sadece sermaye şirketlerine ve kooperatiflere tanınmıştır. (md.179) Sermaye şirketleri ise, sadece anonim ve limited şirketlerdir. Eczacıların da içinde bulunduğu gerçek kişi tacirler, sermaye şirketi olmayıp, iflasın ertelenmesini de isteyemezler. Nitekim Yargıtay da, gerçek kişi tacirlerin iflasın ertelenmesini isteyemeyeceği yönünde kararlar vermektedir.
Bazı eczacılar, kendilerine ulaşan bazı şahısların veya firmaların eczanelerin Türk Ticaret Kanunu uyarınca web sitesi açmak zorunda olduğunu ve yapılmaz ise cezai duruma düşeceklerini söylediklerini ifade etmektedirler.
Türk Ticaret yasasında internet sitesi oluşturma zorunluluğu olanlaryasanın 1524. Maddesi uyarınca denetime tabi sermaye şirketlerdir. Yasanın 562/12 maddesinde de şirketlerin yönetim organı üyeleri internet sitesini oluşturmakla yükümlü olup bu kişiler de internet sitesine konulması gereken içeriği de usulüne uygun olarak koymakla yükümlü tutulmuşlardır.
Bu durumda eczaneler, hiçbir şekilde şirket değildir. Türk Ticaret Yasası uyarınca internet sitesi oluşturma zorunlulukları yoktur. Eczacılarımız, bu yönde gelen taleplere kesinlikle itibar etmemelidirler.